İlk Bakış: 2020 Bahar Sezonu
Aşırı kurak geçen kış sezonundan sonra bu sezon nispeten daha iyi başladı.

Kami no Tou

Image

Stüdyo: Telecom Animation Film

Türler: Aksiyon, Dram, Fantezi, Gizem, Macera

Kaynak: Manhwa

Özet: Hikayemiz, hayatının çoğunda büyük ve gizemli bir kulenin altındaki bir mağarada hapsolmuş olan Yirmi Beşinci Bam adlı bir çocuğun etrafında gelişmektedir. Hayattaki tek arkadaşı olan Rachel kuleye girdiğinde, Bam da kapıyı açmayı başarır ve en yakın arkadaşını bulmak için kulenin her bir katındaki zorlu engelleri aşması gerektiğini fark eder.

 "Yey! Aşırı popüler bir manhwa olan Tower of God'ın animesi çıktı, çok mutluyum!" demek isterdim ama ben bu serinin manhwasını okumadığım için, hatta birkaç ay öncesine kadar böyle bir manhwa olduğundan haberim bile olmadığı için, büyük bir kitlenin dahil olduğu bu hype trenine maalesef dahil değilim. "Bu kadar popüler bir manhwayı nasıl bilmezsin, taşın altında mı yaşıyorsun?" diye sormayın, ben hayatımın neredeyse hiçbir döneminde çizgi roman türü eserlere ilgisi olan birisi olmadım. Küçük yaşlarda izlediğim çizgi filmleri saymazsak kurgu eserlerin bu büyük dünyasına girişim yaşıtım birçok kişi gibi Yüzüklerin Efendisi ve Harry Potter serileri ile olduğu için liseye gelene kadar boş vakitlerimi çoğunlukla kurgu romanlar ve video oyunları ile harcadım. Lisede ise bir dönem mangalar ile ilgilenmiş olsam da bu dönem oldukça kısa sürdü, şu an bile ilgimi aşırı derecede çeken bir seri olmadığı sürece mangalara fazla yaklaşmıyorum. Hal böyle olunca da Tower of God'ı daha birkaç ay öncesine kadar bilmiyor olmam pek de tuhaf değil. Bunları anlattım, çünkü şu an Kami no Tou animesinin ilk dört bölümü ile ilgili görüşlerini okuyacak olduğunuz kişinin bu seri ile ilgili neredeyse hiçbir şey bilmiyor olduğunu bilmenizi istedim.

 Şimdi animenin kendisine geçecek olursak, öncelikle benim bu animede dikkatimi çeken iki şey oldu; ilki sanat tasarımı, ikincisi ise animenin müziklerini Made in Abyss ve Tate no Yuusha'dan tanıdığımız Kevin Penkin'in bestelemiş olduğu. Gördüğüm kadarıyla animenin sanat tasarımı konusunda insanlar ikiye ayrılmış durumda; bir kesim bu sanat tasarımından resmen nefret ederken, diğer kesim ise oldukça beğenmiş. Ve ben de bu beğenen kesimin içine dahilim. Son bir iki yıldır sezon animelerini yakından takip eden birisi olarak sanat tasarımı anlamında çok sayıda birbirine benzeyen anime gördüm ve üst üste orta bütçeli sezonluk animeler izledikten sonra bu tarz farklı tasarımları görmek, ister çok renkli isterse karanlık olsun fark etmez, havasız bir odada uzun süre vakit geçirdikten sonra balkona çıkmışım hissi veriyor. Aynı olay müzikler için de geçerli, orta ve düşük bütçeli animelerin çoğunda birbirine benzeyen müzikleri duyduktan sonra Kevin Penkin gibi yetenekli bestecilerin ellerinden çıkma iyi müzikleri duyunca insan ister istemez mutlu oluyor, demek isterdim ama diyemiyorum. Çünkü, bu animenin ilk dört bölümünde bahsetmeye değer olan sadece iki tane beste vardı ve bunlardan birisi zaten fragmanlarda defalarca dinlediğimiz müzikti. Kevin Penkin şu an hem Made in Abyss 2 hem Tate no Yuusha 2 hem de Kami no Tou'nun müzikleri ile aynı anda mı uğraşıyor bilmiyorum ama ilk dört bölümde o "dahi" olarak adlandırılan Kevin Penkin'den pek de özel bir şey duyamadık.

 Sanat tasarımının yanı sıra ilk dört bölümde hoşuma giden bir diğer şey ise karakterlerin arasındaki dinamikler oldu. Her ne kadar Bam, Agüero ve Rak üçlüsünün içerisinde şimdilik Rak dışında sevdiğim bir karakter olmasa da bu üçlünün arasındaki uyum şimdiden çok iyi. Ayrıca bu karakter dinamiği olayı sadece bu üçlü ile de sınırlı değil, animedeki başka bir üçlü takımımız olan Anak, Shibisu ve Hatz arasındaki dinamik de çok hoşuma gitti; gerçi o üçlü içerisinde de Shibisu biraz sinir bozucu bir karakter. Ancak, hikayenin başlangıç kalitesi için maalesef aynı şeyi söyleyemeyeceğim. Üç ve dördüncü bölümler yeterli bir seviyede olsalar da ilk iki bölümü izlemek seri hakkında hiçbir bilgisi olmayan benim için resmen işkence gibiydi. Animenin geçtiği kulenin dışındaki dünya hakkında hiçbir şey anlatılmaması bir yana kulenin kendisi hakkında da çok az şey anlatıldı ve böyle olunca da bu dünya hakkında gram fikir sahibi olmayan birisi olarak Kami no Tou'nun ilk iki bölümünü izlerken sanki ilk üç haftasına katılmadığım bir derse ilk defa katılıyormuşum gibi hissettim; kesinlikle hoş bir deneyim değildi. Yine de üç ve dördüncü bölümlerde hikaye anlatısı biraz daha toparlandı ve devam eden bölümler için umudumu şimdilik arttırdı.

 Bu anime hakkında son değinmek istediğim şey ise animasyonları. Daha dört bölüm geçmesine rağmen animasyonlar aşırı dengesiz. Bir sahnede oldukça iyi animasyonlar izlerken, bir sonraki sahnede aşırı yavaş animasyonlar ile karşılaşabiliyoruz ve bu da seyir zevkini sekteye uğratıyor. Biliyorum, şu an içinde bulunduğumuz durum aşırı ekstrem ve bu yüzden de çoğu yeni animenin teknik kalitesinde dalgalanmalar olabiliyor ama şahsen ben dengesiz animasyonlu bir anime izleyeceğime o animenin ertelenmesini tercih ederim.

 Sonuç olarak Kami no Tou'yu şimdilik, manhwasının fanlarını bir kenara bırakırsak, Açlık Oyunları tarzı filmleri sevenlere tavsiye ediyorum. Çünkü, her ne kadar battle royal temalı olmasa da, Kami no Tou bana çok fena bir biçimde o tarz gençlik-aksiyon eserlerini çağrıştırdı.

İzleme Linki

BNA

Image

Stüdyo: Trigger

Türler: Aksiyon, Fantezi, Süper Güç

Kaynak: Orijinal

Özet: Tarihin karanlığında gizlenen hayvan-insanların varlığı 21. yüzyılda sonunda ortaya çıkmıştır. Sıradan bir hayat süren sıradan bir kız olan Michiru bir gün aniden bir hayvan-insana dönüşür ve kendisini odasına kapatır. Aradan bir yıl geçtikten sonra bu işin daha fazla böyle devam edemeyeceğine karar verip, on yıl önce sadece hayvan-insanlar için kurulmuş ve her hayvan-insana kucak açan bir şehir olan Animacity'ye gitmeye karar verir. Buırada Michiru, insanlardan nefret eden bir kurt-insan olan Shirou ile tanışır. Shirou aracılığıyla Michiru, hayvan-insanlarının endişeleri, yaşam tarzı ve eğlenceleri hakkında bilgi edinmeye başlar. Michiru ve Shirou, Michiru'nun neden aniden bir hayvan-insana dönüştüğünü öğrenmeye çalışırken, beklenmedik bir şekilde büyük bir olaya karışırlar.

 BNA, bu sezon oldukça iyi başlayan animelerden birisi. Karakterleri bir tık klişe olsa da izlemesi eğlenceli tipler, bulunduğu dünya oldukça ilgi çekici, müzikler hoş, sanat tasarımı ile animasyonlar çok iyi ve hikaye anlatısı da harika. Ancak, ben bu animeyi izlerken sanki aynı animeyi üçüncü kere izliyormuş gibi hissediyorum. Anime oldukça eğlenceli ama bu ekibin daha önce yapmış olduğu Tengen Toppa Gurren Lagann ve Kill la Kill'e çok benziyor. Her ne kadar hayvan-insan konsepti ve bu konsept üzerinden anlatılmaya çalışılan ırkçılık, azınlıklara yapılan zulüm, farklı olandan korkma tarzı şeyler güzel olsa da hikayenin anlatılış biçimi çok aynı. Kill la Kill'de de ilk altı yedi bölümde yeni bir çevreye giriş yapmış olan bir kızın o çevreyi tanımasını ve bu çevredeki insanlar arasındaki sınıf farklılıklarını izliyorduk, burada da aynısını izliyoruz; tek fark bu sefer ana karakter biraz daha genele hitap edebilecek bir kişiliğe sahip ve sınıf farklılıkları yerine ırk farklılıkları var. TTGL'de ise normal bir insan olan Simon, ilk bölümde bulduğu ve animedeki diğer mekalardan farklı olan Lagann sayesinde kendisini normal olmayan olayların içinde buluyordu; burada ise Michiru, animedeki diğer hayvan-insanlardan farklı olan güçleri sayesinde kendisini normal olmayan olayların içinde bulmaya başlıyor. Şu anda tek umudum bu hayvan-insan ırkının uzaylı bir ırk çıkmaması ve animenin ilerleyen safhalarında TTGL ve KLK'den ayrılarak kendi tarzını ortaya koyabilmesi.

 Eğer TTGL ve KLK'yi izlemediyseniz BNA'yı hiç düşünmeden hemen gidin izleyin. Bu iki animeyi izlediyseniz bile yine de BNA'yı izlemenizi öneririm, çünkü her ne kadar öncüllerine çok benzese de sonuç olarak, ilk altı bölümü ile, temelinde iyi ve keyifli vakit geçirebileceğiniz bir anime.

İzleme Linki

Yesterday wo Utatte

Image

Stüdyo: Doga Kobo

Türler: Dram, Hayattan Kesitler, Romantizm, Seinen

Kaynak: Manga

Özet: Rikuo Uozumi, üniversiteden mezun olduktan sonra küçük bir markette çalışmaya başlayan bir gençtir. Bu markette çalışırken Haru isimli, sıra dışı bir kız ile tanışır. Bu tanışma, üniversitedeki en yakın arkadaşı ve platonik aşkı olan Shinako ile tekrar karşılaşmasına ve Rikuo'nun yavaş yavaş hayattaki yolunu bulmaya başlamasına yol açacaktır.

 Daha sadece üç bölüm oldu ama bu anime ile ilgili her şey harika. Doga Kobo zaten teknik kalite konusunda oldukça iyi bir stüdyo, tek sıkıntıları bu kaliteyi genelde CGDCT animelerinde kullanıp Japonya'daki CGDCT hayranı kitleden kolay para koparmaktı; ellerindeki kaliteyi bu sefer ise gerçekten potansiyele sahip senaryo ve karakterlere sahip bir animede kullanmaya karar vermişler ve ortaya böyle güzel bir anime çıkmış. 

 Toplamda on sekiz bölüm olacak bu anime ilk üç bölümü ile beni aynı anda hem rahat hem de karamsar bir ruh haline soktu. Çünkü, animedeki ortam her ne kadar sakin gözükse de bu sakinlik fırtına öncesi sessizliği andırıyor; sanki her an karakterlerden birisinin başına kötü bir şey gelecekmiş gibi hissettiriyor. Bunların üstüne bir de müzikleri de oldukça güzel olunca geriye sadece arkanıza yaslanıp yeni bölümlerin gelmesini beklemek kalıyor.

 Anime ile ilgili şu anlık tek sıkıntım Rikuo'nun o "yıkık" karakter temasını pek yansıtamaması oldu. Kendisi hayatta sadece bir iki arkadaşı olan ve üniversiteden mezun olduktan sonra düzgün bir iş bulamamış birisi. Böyle bir karakterin duygusal olarak biraz daha narin olmasını beklerdim ama Rikuo, romantik işler dışında pek de eli ayağına dolaşan birisi değil.

 Eğer elle tutulabilir bir hikayeye sahip slice of life animelerini seviyorsanız, Yesterday wo Utatte bu sezon kaçırmamanız gereken animelerden birisi.

İzleme Linki

Kaguya-sama wa Kokurasetai?: Tensai-tachi no Renai Zunousen

Image

Stüdyo: A-1 Pictures

Türler: Komedi, Okul, Psikolojik, Romantizm, Seinen

Kaynak: Manga

Özet: Kaguya-sama wa Kokurasetai animesinin ikinci sezonudur.

 Geçen sene Kaguya-sama'nın ilk sezonunu beğenmiş olsam da fazla coşan kesimden değildim. Seslendirme performanslarına ve yönetmenin çıkardığı işe bayılmıştım; ama animenin komedisi yerinde olsa da bir yerden sonra bazı konularda tekrara düşüyordu ve her ne kadar psikolojik savaşlar eğlenceli olsa da romantizm konusunda fazla bir ilerleme kaydedemiyordu. Ancak, ikinci sezon sadece ilk üç bölümü ile beraber ilk sezonda daha fazla görmek istediğim şeyleri resmen kafama kürekle attı. Öncelikle romantizm ve komedi dengesi ikinci ve üçüncü bölümlerde ilk sezona göre çok daha iyi sağlanmış durumda, bunun yanı sıra ilk sezonda fazla göremediğimizi düşündüğüm Kaguya'nın masum genç kız tarafını ilk üç bölümde abartı bile sayılabilecek bir ölçüde gördük. Her ne kadar animedeki çoğu seslendirme sanatçısı sektörde yeni sayılabilecek kişiler olsalar da seslendirmeler geçen sezon harikaydı ve aradan geçen bir yılda bu sanatçıların kendilerini geliştirdikleri rahatlıkla anlaşılabiliyor, seslendirmeler geçen sezondan bile daha iyi durumda. Özellikle Kaguya'nın seslendirme sanatçısı ilk üç bölüm nazarında ekstranın da ekstrası bir performans ortaya koymuş. Bir de sadece bana mı böyle geldi bilmiyorum ama renk paletinde ufak değişiklikler mi yapmışlar yoksa ışıklandırma ile mi oynamışlar artık ne yaptılarsa animenin atmosferi fazla değişmemesine rağmen yine de geçen sezona kıyasla daha ferah hissettiriyor. Geçen sezon çoğu sahnede sanki penceresi olmayan ve kapısı kilitli bir odanın içinde kalmışım hissiyatına kapılmıştım ama bu üç bölümde bir kere bile öyle bir şey hissetmedim. Fakat, her ne kadar bu sezonun ilk üç bölümünü ilk sezondan çok daha beğensem de hala daha bu anime için, "Bu gelmiş geçmiş en iyi romantik komedi animelerinden birisi!" diyen tayfadan değilim. Kaguya-sama'nın komedisi iyi olsa da romantizm konusunda daha gidecek çok yolu var.

İzleme Linki

Otome Game no Hametsu Flag shika Nai Akuyaku Reijou ni Tensei shiteshimatta...

Image

Stüdyo: Silver Link.

Türler: Dram, Fantezi, Komedi, Okul, Romantizm

Kaynak: Hafif Roman

Özet: Soylu bir ailenin kızı olan Katarina Claes bir gün bahçede yürürken kafasını bir kayaya çarpar ve geçmiş yaşamına dair anıları hatırlamaya başlar. Bu anılar sayesinde şu an yaşadığı dünyanın, eski hayatında oynamış olduğu bir oyun olan Fortune Lover'ın dünyası olduğunu fark eder. Bu işin kötü olan tarafı, kendisinin bu hikayedeki ana karakterlerin aşkına çomak sokmaya çalışan kötü kadın olmasıdır; eğer işler oyundaki gibi ilerlerse onu bekleyen sonlar yalnızca ölüm veya sürgündür. Ve şimdi Katarina, kendisini bekleyen kötü sonları önlemenin ve mutlu bir yaşam sürmenin yollarını aramaktadır.

 Silver Link bu sene, geçen sene çıkardığı kötü animeleri izleyiciye unutturmak için büyük çaba sarfediyor. Önce geçen sezon, klişe VRMMO mantığından uzak sayılabilecek ama yine de fazla uzak olmayan Bofuri'yi çıkarmışlardı; bu sezon ise klişe isekai mantığından tamamen uzak olan Hamefura'yı yayınlıyorlar. 

 Hamefura'yı türdaşlarından ayıran en önemli özelliği başkahramanın gereksiz derecede güçlü olmaması ve amacının dibine kadar kişisel olması. Hamefura'yı, ilk dört bölümü için, fantezi dünyasında geçen bir romantizm animesi olarak özetleyebiliriz. Ancak, bu tarz genç bir kızın baş rolde olduğu romantizm animelerinin aksine Katarina ne kafa olarak aşırı saf ne de karakter olarak aşırı güçlü bir kız, kendisi bu ikisinin tam ortasında bir karakter; aynı anda hem saf hem de karakter olarak güçlü ama bunların ikisi de aşırıya kaçmıyor. Katarina saf bir karakter ama bu saflık onu şirin göstermek için abartılmış bir saflık değil, hatta tam aksine yaptığı safça şeyler onu tatlı göstermek yerine gülünç duruma düşürüyor ve animedeki komedi sahnelerinin büyük bir kısmı da buradan ortaya çıkıyor. Karakter olarak güçlü olsa da her işin altından kalkabilen, Mary Sue olarak tanımladığımız karakterlerden değil. Bocaladığı ve arkasının başka karakterler tarafından toplanmak zorunda kaldığı kısımlar da mevcut. Ayrıca diğer romantizm animelerindeki birçok başkahramanın aksine hiçbir şey yapmadan herkesin ilgisini üstüne çeken birisi değil, hem kızların hem de erkeklerin ilgisini kendi çabaları ile elde ediyor ve bir izleyici olarak siz de karakterin ortaya koyduğu bu çabayı sonuna kadar hissedebiliyorsunuz. Bütün bunların yanı sıra animede komedi ve iç ısıtan sahneler arasında da oldukça güzel bir denge kurulmuş. Katarina, bir takım komik ve normal sahneler içeren olaylardan sonra karakterlerden birisi ile arkadaş olunca işin doruk noktasında izleyicinin içini ısıtmaya yönelik oldukça güzel sahneler var ve bu sahneler yaptıkları işte çok başarılı.

 Silver Link'in geçtiğimiz senelerde çıkardığı animeler görsel kalite bakımından ya oldukça düşüktü ya da ortalamaydı ve stüdyo bu konuda sert eleştiriler almıştı. Bofuri'de bu eleştirilere kulak verip bize oldukça güzel arka plan görselleri sunan stüdyo, Hamefura'da da aynısını yapmış. Animenin arka plan görselleri çok güzel.

 Eğer bu sezon izleyecek çerezlik ve eğlenceli bir komedi animesi arıyorsanız Hamefura en iyi seçeneklerden birisi.

İzleme Linki

Kakushigoto (TV)

Image

Stüdyo: Ajia-Do

Türler: Hayattan Kesitler, Komedi, Shounen

Kaynak: Manga

Özet: Kakushi Goto, yetişkinlere yönelik erotik komedi mangaları çizen bir manga sanatçısıdır ve on yaşındaki kızı ile beraber yaşamaktadır. Eğer yaptığı işi öğrenirse kızının ondan nefret edebileceğini düşündüğü için işini kızından bir sır olarak saklamaya karar verir ve ikilinin komik ama bir o kadar da sevgi dolu yaşantısı başlar.

 Baba-kız hikayelerini seven birisiyim; geçen sezon bu temada fantezi ve macera ile harmanlanmış olan Somali to Mori no Kamisama vardı, bu sezon ise hayatın içinden bir komedi olan Kakushigoto var. Aslında Kakushigoto, oldukça sıradan bir sezonluk komedi animesi olabilirmiş ama sadece birkaç eklenti ile beraber sezonun en güzel yeni animelerinden birisi olmuş. Bu eklentiler ise; insanı sanki tanıdık bir ortamdaymış gibi hissettiren sıcak komedisi, ana ve yardımcı karakterler arasındaki dinamik, bölüm sonlarında biraz drama kayan aile temalı sahneler ve insanın ruhunu dinlendiren sanat tasarımı. Bunlar dışında her sezon çıkan ortalama komedi animelerine fazla bir şey eklemese de onlardan farklı olarak oldukça eğlenceli ve yerinde bir mizah anlayışı var.

 Eğer çerezlik komedi animenizine hafif bir dram sosu eklemek istiyorsanız Kakushigoto, bu sezondaki en iyi alternatif.

İzleme Linki

Fugou Keiji: Balance:Unlimited

Image

Stüdyo: CloverWorks

Türler: Gizem

Kaynak: Roman

Özet: Daisuke Kanbe, Japonya'nın sayılı zengin ailelerinden birisinin çocuğudur ve Tokyo Polis Departmanı'nın, Modern Suçları Önleme Birimi'nde göreve başlamıştır. Davaları çözmek için geniş aile servetini ve elindeki teknolojik imkanları kullanmaktan çekinmemekte ve her sorunu para ile çözebileceğini düşünmektedir. Haru Katou ise aynı birimde çalışan ve hayatta her şeyin para ile çözülemeyeceğini düşünen bir polis memurudur ve Kanbe'nin ortağı olarak görevlendirilir. Doğal olarak bu zıt düşünce yapılarını sahip iki kişi birbirlerine pek ısınamaz, ancak yine de davaları birlikte çözmek zorundadırlar.

 Fugou Keiji de sezona güzel başlayan animelerden ama ne yazık ki üçüncü bölümü Covid-19 nedeni ile temmuz ayına ertelendi. Zaten ilk bölümdeki animasyon ve ses sıkıntıları animenin yapım aşaması ile alakalı bir şeylerin yanlış gittiğini gösteriyordu ama yine de bu üzücü bir haber oldu, çünkü ben animenin ilk iki bölümünü baya baya beğenmiştim; bana lisede izlediğim dedektif temalı batı dizilerini hatırlattı, hani ana karakterlerimizin her bölümde farklı bir davayı çözdüğü diziler var ya işte onları. Bu tarz yapımlarda izleyiciyi ekrana bağlayan şey genelde karakterler olur ve Fugou Keiji o konuda daha ilk bölümünden güzel sinyaller verdi. Ana ikilimiz olan Haru ve Kanbe'nin arasındaki etkileşimleri izlemesi çok eğlenceli ve bölümler ilerledikçe daha da eğlenceli olacakmış hissine kapıldım. Kanbe zaten daha animenin fragmanları ile beraber birçok kişinin ilgisini çeken bir karakter oldu, Haru ise şu anlık biraz Kanbe'nin gölgesinde kalsa da eminim ki ilerleyen bölümlerde parlayabileceği yerler gelecektir.

 Teknik kısımdan ise fazla bahsetmek istemiyorum, çünkü animenin devamı üç ay sonrasına ertelendi ve üç ay içinde çok şey değişebilir. Yalnız değişmeyeceğini düşündüğüm ve beni rahatsız eden tek bir konu var, o da Kanbe'nin seslendirmesi. Bu rol, Kanbe'yi seslendiren sanatçımız ilk rolü olduğundan dolayı bazı eksiklikler görmezden gelinebilir olabilirdi ama bu performans, bir ilk rol için bile kötü. Resmen, hayatında hiç ses eğitimi almamış birisini getirmişler ve karakteri ona seslendirtmişler gibi duruyor. Bir de ana karakterlerden diğerini Mamoru Miyano gibi aşırı yetenekli bir seslendirme sanatçısı seslendirdiği için Kanbe'nin kötü seslendirmesi daha da çok ortaya çıkıyor. Bunun dışında animede şimdilik gözüme çarpan büyük bir eksi olmadı.

 Eğer batı tarzı bir dedektiflik animesi arıyorsanız Fugou Keiji oldukça güzel bir alternatif ama animenin üçüncü bölümünün 30 Temmuz 2020'ye ertelendiğini aklınızdan çıkarmayın.

İzleme Linki

Arte

Image

Stüdyo: Seven Arcs

Türler: Dram, Hayattan Kesitler, Romantizm, Seinen, Tarihi

Kaynak: Manga

Özet: 16. yüzyılın başlarındaki Firenze, sanatın geliştiği rönesans döneminin doğum yeri. Bu geniş şehrin küçük bir köşesinde ressam olmak isteyen bir kızın yolculuğu başlar. Ancak, bu dönemlerde sanat tamamen erkeklerin kontrolü altındadır ve kadın sanatçılara karşı sert bir ayrımcılık vardır. Tüm zorluklara rağmen Arte, çalışma azmini ve olumlu tutumunu kaybetmeden ressam olma hayalinin peşinden koşmaya kararlıdır.

 Belli bir sınıfa veya cinsiyete yapılan ayrımcılığı anlatan yapımlar her zaman temelinde güçlü bir altyapı ile gelirler, çünkü bu ayrımcılık toplumsal bir sorundur ve birçoğumuz hayatımızın en az bir evresinde bu ayrımcılığa maruz kalmışızdır, bu sayede de animeye alışma sürecimiz çok daha hızlı olur. Ancak, altyapı sağlam olsa da elindeki konuyu işleyebilmek ayrı bir marifet ister. Eğer anlatmaya çalıştığın ayrımcılığı izleyicinin gözüne çok fazla sokarsan izleyici bir süre sonra bundan baymaya başlar; ancak, bunu tam tersine hafif bir anlatı ile yapmaya çalışırsan da izleyicinin o ayrımcılığı tam hissedememe ihtimali vardır. Ve maalesef Arte, ilk üç bölümü ile, bu anlatı konusunda sınıfta kalan bir anime. Çünkü, yapılan ayrımcılığı izleyicinin gözüne o kadar fazla sokuyor ki bir yerden sonra, "Tamam, yemin ederim ben bu animenin geçtiği dönemdeki sanat dünyasında kadına yapan ayrımcılığı anladım!" diyerek kendimi yırtmaya başladım; ve bunun benim için asıl kötü olan kısmı ise animede kadına yapılan ayrımcılığı gerçekten doğal bir şekilde anlatan kısımların da bulunması oldu. Gözüme parmak sokarcasına olan sahneler resmen animenin kalitesini düşürmüş. Umarım bu olay sadece ilk bölümler ile sınırlı kalır; çünkü, sanki bir aptalmışım gibi bana tüm anime boyunca aynı şeyin anlatılmaya çalışmasını izlemeyi hiç ama hiç istemiyorum. 

 Bu doğal ve kör göze parmak sahnelerden birer örnek verip durumu daha iyi açıklayayım: Arte'nin, oldukça kibar bir karakter olan Angelo ile karşılaştığı ilk sahnede Angelo, sen kadınsın bırak ben yaparım tarzı bir cümle kuruyor ve Arte buna biraz bozuluyor, ardından Angelo da endişelenerek kendi kendisine "Yanlış bir şey mi yaptım acaba?" diye soruyor. Bu sahne, animenin geçtiği zamanlardaki toplumun kadına bakış açısını abartmadan ama yine de etkili bir şekilde anlatma açısından harika bir sahneydi. Öte yandan, Arte'nin sokağın ortasında içi ağır tahtalar ile dolu bir el arabasını çekmeye çalışıp yere kapaklandığı sahnede insanların ona bakıp, "Kadın olduğu için böyle oldu." "Kadın haliyle buna kalkışması kendi hatası." gibi sözler sarf etmesi fazla yapmacıktı ve Angelo'nun sahnesi kadar etkili değildi. O sahnede Arte arabayı sürerken ona sadece dik dik bakmak ile yetinseler ve kız yere düştüğünde de onun duyabileceği bir şekilde değil de fısıldayarak bu tarz sözleri söyleseler hem daha gerçekçi hem de daha etkili olabilirmiş. Ve bu tarz sahnelerden istemeyeceğiniz kadar çok var. Sadece birkaç tane olsa, "Doğru, böyle edepsiz insanlar da var." deyip sineye çekebilecekken, her seferinde aynısının olması; "Yuh, bu şehirdeki tüm insanlar mı pisliğin önde gideni?" algısı oluşturuyor ve her ne kadar animenin geçtiği dönem buna müsait olsa da ekranın başında izlerken hiç de gerçekçi gözükmüyor.

 Bunun yanı sıra anime her ne kadar İtalya'da geçse de karakterlerin Japon kültürüne ait hareketler yapması da gözüme batan başka bir unsurdu. Rönesans dönemi İtalya atmosferine bayılan ve bu tarz eserler tüketmeyi seven birisi olarak, bu sahneler sayıları az olsa da benim için büyük birer eksi. 

 Animenin kötü taraflarını biraz fazla ön planda tutmuş olabilirim ama Arte yine de izlenebilir bir anime. Çünkü, başkahramanımız olan Arte'nin kendisi gayet sevilebilir bir karakter ve onun bu acımasız dünyadaki macerasını izlemek şu anlık gayet eğlenceli ilerliyor. Umarım bu bahsettiğim eksiler sadece başlangıç aşaması acemiliğidir ve anime ilerleyen bölümlerde daha rafine bir hale bürünür.

İzleme Linki

Appare-Ranman!

Image

Stüdyo: P.A. Works

Türler: Komedi, Tarihi

Kaynak: Orijinal

Özet: Bir aksilikten sonra, zeki ama sosyal olarak beceriksiz mühendis Appare Sorano ve cin gibi olan ama korkak samuray Kosame Isshiki ikilisi kendilerini Japonya'dan Amerika'ya giden bir teknede sürüklenirken bulurlar. Beş kuruşu olmayan bu ikili tam da umutlarını yitirmişken hedefin kıtanın bir ucundan diğerine gitmek olan bir araba yarışının büyük bir para ödülüne ev sahipliği yaptığını görürler. Şimdi bu ikili, Los Angeles'taki başlangıç çizgisinden New York'taki bitiş çizgisine kadar kendi inşa ettikleri buharla çalışan otomobilde vahşi batı boyunca çılgın rakipler, haydutlar ve hava şartları ile mücadele edeceklerdir.

 P.A. Works yaptığı; harika görselliğe, düzgün bir senaryoya ve iyi karakter işlenişlerine sahip orijinal Slice of Life animeleri ile uzun süredir sevdiğim bir stüdyo. Ancak, son zamanlarda ne yazık ki oldukça iyi işler çıkardıkları Slice of Life animelerini bir kenara bırakıp başka türde animeler yapmaya başladılar ve bu animelerin hepsi başarısızlıkla sonuçlandı. Hatta bu başarısızlıklardan sonuncusu olan Fairy Gone sadece ilk iki bölümü ile izleyicilerden öyle sert tepkiler aldı ki normalde kesintisiz bir şekilde yirmi altı bölüm yayınlanması planlanan animenin ikinci yarısı daha iyi bir kalitede sunulması için bir mevsim ertelenmek zorunda kaldı. Fairy Gone'ın ikinci yarısı bitmeye yakınken de Appare-Ranman!'i duyurdular. Fairy Gone'da JoJo serisindeki Standlerden esinlendikleri çok belli oluyordu ve benim de dahil olduğum çok büyük bir kesim Appare-Ranman!'in ilk fragmanını gördüğünde, "Bu sefer esinlenmeyi bırak, JoJo Part 7'nin direkt olarak ana konseptini kopyalamışlar." dedi. Tabii bu kıta boyunca yarışma olayını daha önceden Wacky Races ve Cannonball Run gibi başka yapımlar da konu almıştı ama P.A. Works'ün kimden esinlendiği bariz ortadaydı. Aradan birkaç ay geçti Appare-Ranman! sonunda çıktı ve ilk üç bölümünün ardından rahatlıkla söyleyebilirim ki bu anime aşırı yavaş bir başlangıç yaptı. Üç bölüm boyunca Appare ve Kosame'nin Amerika'da sürünüşünü izledik ama hala daha yarış başlamadı. 

 Bu yavaş başlangıcın yanı sıra karakterler ve olay örgüsü de aşırı klişe olunca ilk üç bölüm beni bir tık hayal kırıklığına uğratmadı desem yalan olur. Olay örgüsü klişe olmasına rağmen yine de eğlenceli, ama karakterler hiç de öyle değil. Appare "asosyal dahi" konseptindeki bir karakterin sahip olabileceği tüm klişelere sahip. Kosame bu tarz animelerin neredeyse tamamında bulabileceğiniz tarzda korkak ama belli bir konuda yetenekli bir karakter, yakın bir tarihten benzetme yapmak gerekirse Zenitsu'nun fazla ağlamayan bir tık olgun versiyonu demek çok doğru olur. Hottoro ise kendisine çocuk muamelesi yapıldığında sinirlenen klişe bir velet. Keşke karakterlerin dışları kadar içleri de özgün olsaydı. Anime ile ilgili şu ana kadar söyleyebileceğim olumlu şeyler sadece; sanat tasarımının hoş gözükmesi ve Yuuki Aoi'nin bir erkek çocuğunu seslendirmede aşırı başarılı olması. 

 Bize erkek bir çocuk olarak tanıtılan Hottoro'nun seslendirmesini Yuuki Aoi'nin yapacağını ilk duyduğumda oldukça şaşırmış ve başka bir "erkek çocuğundan yetişkin kadın sesi çıkması" fiyaskosuna maruz kalacağımızı düşünmüştüm ama hiç de öyle olmadı. Hottoro'nun sesi yetişkin bir kadın gibi değil cidden bir erkek çocuğu gibi çıkıyor. Oldukça şaşırmak ile beraber aynı zamanda tüm anime boyunca bir erkek çocuğundan yetişkin bir kadının sesinin çıktığını duymak zorunda kalmayacağım için mutlu oldum.

 Appare-Ranman!'in ilk üç bölümü hakkında bu kadar yazdım ama şöyle üzücü bir durum var. Animenin dördüncü bölümü Covid-19 nedeni ile bilinmeyen bir tarihe ertelendi. Eğer bu animeyi izlemeyi düşünüyorsanız bu küçük detayı göz önünde bulundurmayı unutmayın.

İzleme Linki

Honzuki no Gekokujou: Shisho ni Naru Tame ni wa Shudan wo Erandeiraremasen 2nd Season

Image

Stüdyo: Ajia-Do

Türler: Fantezi, Hayattan Kesitler

Kaynak: Hafif Roman

Özet: Honzuki no Gekokujou animesinin ikinci sezonudur.

 Geçtiğimiz sonbahar sezonunda Honzuki no Gekokujou'nun ilk bölümlerini, teknik kalite dışında, elimden geldiğince övmeye çalışmıştım. Çünkü, anime hem çok rahatlatıcıydı hem de orta çağ Avrupa atmosferini çok iyi yansıtıyordu. Hatta o kadar iyi yansıtıyordu ki bu hikayeyi herhalde sırf isekai alt türü şu anda Japonya'da hala daha trend olduğu için bir isekai olarak tanıttıklarını, karakterlerin saçlarını ve birkaç ekstra ögeyi denklemden çıkarsak elimizde gayet sıradan bir tarihi anime kalacağını düşünmüştüm. Ancak, ilk sezonun sonuna doğru işin içine büyü gücü ve mana gibi olaylar girince ben bu animeden biraz soğumaya başladım. Çünkü, bu animede böyle fantastik güçleri ekleyebilecekleri bir ortam oluşturmamışlardı. Bu anime, az önce bahsettiğim birkaç öge dışında resmen bir orta çağ animesiydi ve fantastik kısmını hiç becerememesine rağmen büyü olaylarını ekleyip kısmen iyi işlediği orta çağ temasını birden bire çöpe atmıştı. 

 İkinci sezonda ise işler daha da kötü bir durumda. Öncelikle anime, içinde bulunduğu bu fantastik dünyayı anlatmak konusunda aşırı başarısız. Bu animeyi izlerken lisede bizi laboratuvara indirip dersi daha rahat kavramamızı sağlamak yerine her şeyi kağıt üzerinde anlatan ve anlatıkları şeyleri daha önce hayatımızda bir kere bile görmediğimiz için bize doğru düzgün bir şey öğretemeyen kimya öğretmenlerim geliyor. Honzuki no Gekokujou, hakkında çok az bildiğimiz bir dünyayı bize doğrudan göstermek yerine karakterler arası diyaloglar ile anlatmaya çalışıyor ve böyle olunca da ortaya yarım yamalak işlenmiş bir fantezi animesi çıkıyor. Fantezi türünü bir kenara bıraksak bile animedeki sorunlar hala bitmiş değil. Bu sezonda karakter arası ilişkilerde de büyük sorunlar var. Main, katedralde göreve başladıktan sonra bunun yanına üç tane hizmetçi veriyorlar ve bu hizmetçilerin üçü de farklı sebeplerden ötürü Main'den hoşlanmıyor; Main'in amacı ise bu üçlünün ondan hoşlanmasını sağlamak. Main, ilk iki hizmetçi ile arasını düzeltme kısmında bu ikisi ile de birer bölüm uğraşmak zorunda kalsa da ne hikmetse en zorlu olması gereken hizmetçiyi sadece iki dakikada kendi tarafına çekmeyi başarıyor ve bu olay resmen şu şekilde gerçekleşiyor.

Main: Çalışmayana ekmek yok.

Hizmetçi C: Yüce rahip beni yanından kovdu, lütfen sen de beni kovma. Yetimhaneye döneceğime ölürüm daha iyi. *hüngür hüngür ağlar*

Main: *üç bölümdür arkasından iş çevirdiğini bildiği hizmetçi önünde ağlayıp ona yalvarmasına rağmen hiçbir şeyden şüphelenmez ve ona acır* Merak etme, seni yetimhane geri göndermeyeceğim. Benim hizmetçim olarak kalabilirsin.

Hizmetçi C: Teşekkür ederim Main-sama.

 Kusura bakmayın ama bu sahne tam anlamıyla bir rezillikti. Bir de bunun yanı sıra dördüncü bölümde de ufak çaplı bir rezilliğimiz daha var: Main ile konuşurken Başrahip, yetimhane adı altında bodruma kilitledikleri ve düzgün beslemedikleri çocuklar için, "Ölürlerse Tanrı öyle istemiştir" tarzı bir cümle söylüyor. Azıcık bile düşünebilen birisi bunun ne kadar korkunç bir cümle olduğunu bir çırpıda anlayabilir; ben başrahibin söylediği bu sözden sonra Main'in korku ve şaşkınlık ile karışık bir tepki vermesini beklemiştim ama onun verdiği tepki sadece, sanki istediği oyuncak alınmamış bir çocuk gibi yanaklarını şişirip somurtmak oldu. Bu iki sahneyi izlerken resmen acı çektim ve çok güzel başlayan bir serinin sadece on sekiz bölüm içinde böyle bir noktaya gelmesinden dolayı büyük bir üzüntü duydum.

 Anime bir de geçen sezon hafiften değindiği sınıf ayrımcılığına bu sezonun ilk bölümlerinde daha fazla değinmeye çalışmış ama bunu o kadar kör göze parmak şeklinde yapmış ki bir yerden sonra, "Tamam, yemin ederim anladım. Bu animenin geçtiği ülkede sınıf ayrımcılığı hat safhada, yeter artık bunu bu kadar gözümüze sokma, biz aptal değiliz geçen sezon bunu bu kadar ön planda tutmamana rağmen anlamıştık olayları." diye saç baş yolarken buldum kendimi. Şu anlık tek tesellim, dördüncü bölümde gösterdikleri konuyu deşip oradan gerçekten kaliteli bir şeyler çıkarabilecek olmaları.

 Eğer siz de benim gibi bu animeye bir orta çağ iyashikei animesi diye başlayıp ardından işin içine büyü olayları girince soğuduysanız benim önerim bu sezona şimdilik bulaşmayıp biraz daha beklemeniz. Çünkü bu seride, dördüncü bölümde gösterilen konunun ilerleyen bölümlerde güzel bir şekilde işlenmesi dışında başka bir umut göremiyorum.

İzleme Linki

*Kilise yetim çocukları bodruma kilitleyip onlara yeterli yiyecek vermeyerek ölümlerine neden olur*

Başrahip: Ölürlerse, Tanrı öyle istediği içindir.

Main:

Image

(Sahne gerçekten sırasıyla tam olarak böyle ilerliyor, ikinci sezonun dördüncü bölümü açıp kendiniz bakabilirsiniz. Daha komik dursun diye herhangi bir oynama yapmadım.)

Houkago Teibou Nisshi

Image

Stüdyo: Doga Kobo

Türler: Hayattan Kesitler, Komedi, Okul, Seinen

Kaynak: Manga

Özet: Hina, el sanatlarını seven ve liseye devam etmek için bir sahil kasabasına taşınan ev kuşu olarak tanımlayabileceğimiz bir kızdır. Daha bu kasabaya yeni taşınmışken bir dalgakıranın üzerinde yürüdüğü sırada yeni başladığı lisedeki üst sınıflardan birisi olan Kuroiwa ile tanışır ve daha ne olduğunu anlayamadan kendisini gizemli Dalgakıran Kulübü'ne katılmışken bulur. Dalgakıran Kulübü, küçük deniz canlılarını avlayan bir kulüptür, yalnız şöyle bir sıkıntı vardır; Hina, deniz canlılarından ve böceklerden çok korkmaktadır. Ancak, bu kulüpte geçirdiği süre boyunca yavaş yavaş okyanusun çekiciliğini anlamaya başlayacaktır.

 Doga Kobo her ne kadar Yesterday wo Utatte gibi daha ciddi bir Slice of Life animesi yapıyor olsa da bu sezonda da bizi CGDCT'siz bırakmadı. Neyse ki bu sezon çıkardıkları CGDCT ilk üç bölümü ile, her ne kadar oldukça sıradan bir CGDCT olsa da, geçen sezon çıkardıkları Koisuru Asteroid gibi bir fiyasko olmayacakmış izlenimi verdi. Bunun temel nedeni ise bu animenin çok daha sade olması. Koisuru Asteroid tabiri yerindeyse biraz cafcaflı olmaya çalışıp bunu beceremiyordu, Houkago Teibou Nisshi ise sadeliği ön planda tutan bir iyashikei. Bu, beyninizi kapatıp hiçbir şey düşünmeden izleyerek günlük sıkıntılarınızdan bir nebze olsa da uzaklaşabileceğiniz tarzda çerezlik bir anime.

 Eğer, hiçbir kalite beklentisine girmeden sadece kafanızın içindekileri boşaltıp yirmi dakika boyunca ekrana boş boş bakabileceğiniz bir anime arıyorsanız Houkago Teibou Nisshi tam size göre. Böyle bir anime aramıyorsanız ama deniz veya balıkçılık ilginizi çekiyorsa yine izleyebilirsiniz, bu animede balıkçılıkla ilgili güzel birkaç detaya da değiniliyor. Ancak, eğer bu iki gruptan da değilseniz Houkago Teibou Nisshi'yi izlemek için fazla bir sebebiniz yok demektir, gönül rahatlığı ile es geçebilirsiniz. Zaten bunun da dördüncü bölümü Covid-19 sebebi ile bilinmeyen bir tarihe ertelendi.

İzleme Linki

Princess Connect! Re:Dive

Image

Stüdyo: CygamesPictures

Türler: Aksiyon, Fantezi, Macera

Kaynak: Oyun

Özet: Nazik bir rüzgarın estiği güzel Astoria ülkesinde geçen Princess Connect! Re:Dive, dört karakterin maceralarını anlatmaktadır: Hafızasını kaybetmiş bir genç olan Yuuki, sürekli aç olan güzel mi güzel bir kılıç ustası Pecorine, Yuuki'ye göz kulak olan Kokkoro ve soğuk bir kişiliğe sahip kedi kulaklı büyülü bir kız olan Karyl. Bu uğursuz dörtlü "Bishoku-dono" adlı bir lonca oluşturup birlikte maceralara atılırlar.

 Genelde mobil oyundan uyarlama olan animeler ya oyunun reklamını yapmak amaçlı birçok önemli noktanın eksik olduğu ya da kısa bir süreç içerisinde çok fazla şey anlatmaya çalışarak sadece oyunu oynamış olan kişilerin anlayıp keyif alabileceği tarzda animeler olur. Re:Dive ise hem önemli noktaları eksik olmayan hem de oyunu oynamamış kişilerin bile keyif alabileceği tarzda bir anime. Çünkü bu anime, dünyasını ve karakterlerini izleyiciye tanıtmak konusunda hiç acele etmiyor. İlk üç bölümde yavaş yavaş, bazen sakin bazense heyecanlı olaylar ile ana karakterlerimizin ne tarz kişiler olduğunu ve animenin dünyasının nasıl bir yer olduğunu öğreniyoruz. Bu animeyi ilk üç bölümü kapsamında özetleyecek olsam, "B Sınıfı Konosuba" olarak özetlerdim. Çünkü, Re:Dive'ın yönetmenliğini Konosuba'nın yönetmeni yaptığı için hem sanat tasarımı hem de komedi tarzı bakımından iki anime oldukça benzerlik gösteriyor. B Sınıfı dememin ana nedeni ise Re:Dive'ın ana karakterlerinin, Konosuba'nın ana karakterleri kadar iyi olmaması. Özellikle ekipteki tek erkek karakter olan Yuuki, Kazuma'nın tırnağı bile olamaz. Karakter resmen üç kelimeden uzun cümle kurmuyor. Tamam, mobil oyunda oyuncunun yönettiği karakterin fazla konuşmamasını anlayabilirim ama neden oyunu animeye uyarlarken böyle bir özellik koymuşlar onu anlayamıyorum, bence çok kötü bir tercih olmuş. Ancak, diğer ana karakterlerimiz Yuuki kadar kötü değil; hatta Pecorine'yi, Darkness'a tercih ettiğim bazı noktalar mevcut.

 Eğer Konosuba tarzı, fantastik bir evrende geçen bir komedi animesi arıyorsanız Princess Connect! Re:Dive haftalık izlemek için oldukça uygun güzel bir komedi animesi. Ancak, aşırı iyi bir iş beklemeyin.

İzleme Linki

Gleipnir

Image

Stüdyo: Pine Jam

Türler: Aksiyon, Doğaüstü, Ecchi, Gizem, Seinen 

Kaynak: Manga

Özet: Shuuichi Kagaya sıradan bir insan değildir. Olağanüstü bir koku duyusuna sahiptir ve inanılmaz derecede güçlü bir canavara dönüşebilmektedir. Göze batmaktan ve canavar olduğunun keşfedilmesinden kaçınmak için elinden geleni yapıp sakin bir hayat sürmeye çalışmaktadır; ancak, bir gece yanan bir deponun içinde genç bir kızın mahsur kaldığını fark eder ve onu görmezden gelemez. Fakat bu yaptığı iyilik ona hiç de güzel bir şekilde geri dönüş yapmaz.

 Dürüst olmak gerekirse Gleipnir'e bu sezonun Darwin's Game'i gözü ile bakıyordum. Olgun gözükmek için şiddet ve cinselliği abartıp tam tersine çocuksu gözükecek bir anime olmasını bekliyordum ama ilk üç bölümü ile beni şaşırtmayı başardı. Her ne kadar ecchi kısımlarının çoğu beklediğim gibi gereksiz olsa da aksiyon kısımları şu anlık oldukça güzel ilerliyor. İkinci bölümdeki yumruk yumruğa dövüş sahnesi uzun süredir izlediğim en iyi yakın dövüşlerden birisiydi; tam benim istediğim tarzda, rakiplerin neredeyse hiç konuşmadığı ve sadece yumrukların konuştuğu, atılan her darbenin ağırlığını hissedebildiğiniz harika bir dövüştü ve bu dövüş benim animeye karşı umutlarımı yeşertmeyi başardı. Ayrıca ana karakter ikilimizin kız üyesi olan Clair, bu türdeki animelerde sıklıkla gördüğümüz aslında vahşi bir doğası olmasına rağmen iş başkahramanımıza geldiğinde tatlı davranmaya çalışan ve bunu yaptığı sırada insanı kusturacak derecede itici gözüken karakterlerden birisi değil. Bunların yanı sıra çizim ve animasyon kalitesi de oldukça iyi, Pine Jam'in animeyi altı ay ertelemesi boş bir karar olmamış gibi duruyor; yani en azından şimdilik. Gleipnir'in şu ana kadar gözüme çarpan tek eksileri başkahramanımız olan Shuucihi'nin klişe utangaç liseli ergen tiplemesinde olması ve çoğu ecchi sahnesinin gereksizliği.

 Eğer hiçbir şeyden habersiz yaşayan masum bir karakterin kendisini bir anda ölümcül olayların ortasında bulduğu aksiyon animelerini seviyorsanız ve ecchi sahnelerinden rahatsız olmuyorsanız, Gleipnir bu sezonda gönül rahatlığı ile izleyebileceğiniz animelerden birisi.

İzleme Linki

Nami yo Kiitekure

Image

Stüdyo: Sunrise

Türler: Dram, Komedi, Romantizm, Seinen

Kaynak: Manga

Özet: Mekan Hokkaido prefektörlüğünün en büyük şehri olan Sapporo. Şarhoş olduğu bir gece, başkahramanımız Minare Koda içindeki sıkıntılarını yeni tanıştığı bir radyo istasyonu çalışanına anlatır. Ertesi gün, sarhoşken radyo çalışanına anlattığı sıkıntılarını bir radyo programında yayınlandığını duyar. Minare, bir anlık öfke ile beraber bu radyo istasyonuna dalar ve programın durdurulmasını ister. Ancak, geçen gün tanıştığı radyo çalışanı bu istasyonun patronudur ve Minare'nin sarhoş haldeki ses kaydını durdurmak karşılığında onun canlı bir şekilde programı devam ettirmesi şartını koşar. Minare bunu kabul eder ve yavaş yavaş radyo dünyasına doğru çekildiği bir yolculuğa adım atar.

 Nami yo Kiitekure, radyo konsepti sayesinde sezon başlamadan önce ilgimi çeken animelerden birisiydi ama oldukça yavaş başlayıp ilk üç bölümünde radyo konseptini fazla ön plana çıkarmamasıyla beni biraz hayal kırıklığına uğrattı. Kesinlikle kötü bir anime değil, hatta oldukça eğlenceli ve izlerken zamanın nasıl geçtiğini anlamayacağınız bir anime ama on iki bölümlük bir anime için başlangıcının bu kadar yavaş olmasını beklemiyordum. Eğer ikinci sezonunu çıkarmayı planlamıyorlarsa, ki şu an bunu planladıklarını hiç düşünmüyorum, bu yavaş başlangıç radyo konsepti için bu animeyi izleyenlere kötü bir sürpriz olmuş. Fakat yine tekrar ediyorum, Nami yo Kiitekure şimdilik kötü bir anime değil, hatta ilk üç bölümü ile oldukça eğlenceli bir anime. Eğer biraz arkanıza yaslanıp, otuzlarına merdiven dayamış bir kadının hayattaki değişik maceralarını izleyip eğlenmek istiyorsanız Nami yo Kiitekure izlenebilirliği oldukça yüksek bir anime; sadece başlangıcı bir tık yavaş.

İzleme Linki

Hachi-nan tte, Sore wa Nai deshou!

Image

Stüdyolar: SynergySP, Shin-Ei Animation 

Türler: Aksiyon, Fantezi

Kaynak: Hafif Roman

Özet: Düzgün bir şirkette çalışan 25 yaşındaki bir adam olan Ichinomiya Shingo, yarının yoğun iş gününü düşünürken uykuya dalar. Ancak, uyandığında kendisini bilmediği bir odada ve beş yaşındaki bir bedenin içinde bulur. Bulunduğu bedenin anılarından, soylu ama fakir bir ailenin en küçük oğlu olduğunu öğrenir. Hiçbir idari becerisi olmadığı için de ailesinin sahip olduğu geniş araziyi yönetmek için hiçbir şey yapamaz. Neyse ki, çok nadir bir yetenek olan sihir yapabilme yeteneği ile kutsanmıştır. Fakat ne yazıktır ki, yeteneği ailesine refah getirebilecek iken aynı anda felaket getirme şansı da bulunmaktadır. Bu, acımasız bir dünyada kendi yolunu açmaya çalışan bir çocuk olan Wendelin Von Benno Baumeister'in hikayesi.

 Ben isekai animelerini üçe ayırıyorum: Bir, tamamı eğlenceli olanlar; iki, sadece yeni bir dünyayı keşfetme hissi sayesinde başlangıcı eğlenceli olan ama devamında ortaya yeni bir şey koymayıp düşüşe geçenler; ve üç, başlangıcını dahi kötü yapmayı becerebilenler. Hachi-nan tte, üçüncü grupta olan bir anime. Sadece ilk dört bölümünde; berbat animasyonları, usta-çırak ilişkisini on dakikada işlemeye çalışması ve on beş sene öncesinden kalma gibi duran göz kanatıcı CGI modellemeleri ile izlediğim her saniyesinde bana hayatımın neden bu noktaya geldiğini ve nerede yanlış yaptığımı sorgulatan bir anime oldu.

 Eğer bu sezon çıkan yeni animelerin hepsini izlemeye çalışan birisi değilseniz Hachi-nan tte'yi izlemeniz için ortada pek de bir sebep yok.

İzleme Linki

Listeners

Image

Stüdyo: MAPPA

Türler: Aksiyon, Bilim Kurgu, Meka, Müzik

Kaynak: Orijinal

Özet: Kulaksız olarak bilinen gölgeli yaratıklar tarafından parçalanan kıyamet sonrası bir dünyada, insanların kahramanları Ekipman adı verilen mekalara pilotluk yaparken bir yandan da ün ve servet kazanan Oynatıcı adı verilen kişilerdir. Echo, Oynatıcılar ve Ekipmanlar arasında çalışmayı hayal eden teknoloji meraklısı bir gençtir. Bir gün, hurda toplama işini bitirip eve dönerken hurdaların arasında hafızasını kaybetmiş bir Oynatıcı olan Mu ile tanışır ve bu, hayal bile edemeyeceği bir maceranın ilk adımı olur.

 Listeners, bu sezon merakla beklediğim animelerden birisiydi ama sadece ilk bölümü ile bir hayal kırıklığı olmayı başardı. Ana karakterlerimizden birisi olan Echo çok itici bir karakter, diyaloglar berbat, Ekipmanların CGI modellemeleri fazla kötü, karakter tasarımları aşırı derecede çirkin, senaryonun gidişatını ve bazı karakterlerin sözde gizli olan arka planlarını daha üçüncü bölümde çok rahatlıkla tahmin edebiliyorsunuz ve anime hiç de farklı bir yöne gidecekmiş gibi durmuyor. Listeners ile ilgili şimdilik söyleyebileceğim tek iyi şeyler baş kötüler olarak tanıtılmış ama büyük ihtimalle ilerleyen bölümlerde, "Aslında onlar özlerinde iyi insanlar. Başlarına şöyle şöyle şeyler geldiği için bu hale düştüler." dramı yapılacak olan Neubauten kardeşler ve müzikler.

 Eğer Jin'in şarkılarını seven birisi değilseniz Listeners'ı izlemenizi pek de önermem.

İzleme Linki

Shironeko Project: Zero Chronicle

Image

Stüdyo: Project No.9

Türler: Aksiyon, Büyü, Fantezi, Macera

Kaynak: Oyun

Özet: Çok sayıda adadan oluşan bir dünyada, Astora Adası'ndan gelen genç bir maceracı Kyle ile karşılaşır ve onu adadaki bir keşif gezisinde takip eder. Iris adında gizemli bir kız ve konuşan beyaz bir kedi ile tanışırlar ve birlikte, uçan bir ada buldukları kalıntılara giderler. Kyle bu kalıntılarda karanlık tarafından ele geçirilir ve geri kalan kişiler, Kyle'ın son sözlerini takip ederek yedi "Büyük Rünü" bulmak için uçan adada dünyanın uçlarına seyahat etmeye karar verir.

 Shironeko Project o kadar karışık ve anlaması güç bir anime ki şu an bu özet doğru mu değil mi onu bile bilmiyorum. Animenin karışık olmasının nedeni ise tamamen elindeki hikayeyi anlatamamasından kaynaklanıyor. Daha doğrusu, uyarlandığı oyun ile ilgili hiçbir şey bilmeyen kişilere bir şey anlatmamasından kaynaklanıyor; oyunu bilen kişiler belki neler döndüğünü anlamıştır ama oyunu oynamamış birisi olarak benim bu animede neler döndüğü hakkında en ufak bir fikrim yok. Hikayesini bu kadar kötü anlatmasının yanına bir de düşük bütçe eklenince vur patlasın çal oynasın tarzında bir anime ortaya çıkıyor. 

 Kısaca, Shironeko Project; kısa bir süreç içerisinde çok fazla şey anlatmaya çalışarak sadece oyunu oynamış olan kişilerin tam olarak neler olduğunu anlayabileceği, geri kalan kişilerin ise bazı kısımları anlasalar da çok fazla şey kaçıracakları tarzda düşük bütçeli bir oyun uyarlaması. Eğer "Karanlık ve Aydınlığın arasındaki bir aşk hikayesi" konseptine ilgili duymuyorsanız veya oyununu oynamamışsanız, bu animeyi izlemenizi pek tavsiye etmem.

İzleme Linki

Bungou to Alchemist: Shinpan no Haguruma

Image

Stüdyo: OLM

Türler: Aksiyon, Fantezi, Macera

Kaynak: Oyun

Özet: Hikayemiz, bir grup yazarın etrafında geçmektedir. Bu karakterlerimiz, "Leke" adı verilen ve kitapları yok etmeyi amaçlayan kötücül bir grubu durdurmaları için gerçek yazarlar baz alınarak yaratılmış ruhlardır ve Lekeleri durdurmak için onlara verilen özel güçleri kullanarak kitapların içine girmeleri gerekmektedir.

 Kurgu bir evrenin içine girebilmek uzun süredir ilgimi çeken bir konsept ama telif hakları gibi olaylardan ötürü maalesef bu konseptte genel bir kitleye hitap eden kaliteli bir eser bulabilmek güç. Şu an bile aklıma Kingdom Hearts'tan başka bir yapım gelmiyor. Bungou to Alchemist ise Japon yazarların, kendi yazdıkları kitapların içerisine girme konseptini temel alıyor ve animede bunun dışında ilgimi çeken neredeyse hiçbir şey yok. Zaten karakterlerin çoğu kadın izleyicilerin ilgisini çekmeye odaklı olduğundan karakterleri direkt geçiyorum, orada bana yönelik bir içerik yok. Senaryo deseniz zaten büyük oranda karakterlerin içine girdikleri kitapların hikayesi ile ilgili olduğundan dolayı, Japon edebiyatına ilgili olmayan kişilerin senaryoyu ilgi çekici bulma ihtimali baya düşük ve benim Japon edebiyatına dair ne bir ilgim ne de bilgim var; Bungou Stray Dogs sayesinde sadece birkaç yazarın adını biliyorum o kadar. Animasyonlar ortalamanın hafif üstünde olsa da çizimler resmen, "Bu ortalama bir anime!" diye bağırıyor. İlk üç bölümü itibari ile, Japon edebiyatına ilgisi olmayan heteroseksüel bir erkek olarak bu anime hakkında söyleyebileceğim tek şey seslendirmelerin gayet iyi olması. Artık oyununda da mı aynı kişiler seslendirme yapıyor bilmiyorum ama animesi için Junichi Suwabe ve Yuuichi Nakamura gibi oldukça yetenekli seslendirme sanatçıları ile çalışmışlar.

 Eğer Japon edebiyatına ilgili birisi değilseniz ya da animedeki erkekler ilginizi çekmediyse Bungou to Alchemist bu sezonda, "Bu animeyi izlemeyerek bir şey kaçırdım mı acaba?" diye düşünmeden gönül rahatlığı ile es geçebileceğiniz animelerden birisi. Zaten animenin beşinci bölümü Covid-19 nedeni ile bilinmeyen bir tarihe ertelendi.

İzleme Linki

Tamayomi

Image

Stüdyo: Studio A-CAT

Türler: Okul, Spor

Kaynak: Manga

Özet: Yetenekli bir atıcı olan Yomi Takeda, ortaokulda katıldığı okullar arası beyzbol turnuvasında takım arkadaşlarının onun seviyesinde olmamasından dolayı ilk turda elenmiştir. Bu hayal kırıklığından sonra beyzbolu bırakmaya karar verir ve beyzbol kulübü olmayan bir liseye kayıt olur. Ancak, bu yeni okulunda çocukluk arkadaşı olan Tamaki Yamazaki ile karşılaşır. Tamaki, Yomi'nin en iyi atışı olan "Büyülü Atış"ı yakalayabilecek seviyede iyi bir beyzbol oyuncusudur. Bu karşılaşmanın ardından Tamaki ile beyzbol yolunda beraber yürüyeceklerine dair uzun yıllar önce verdikleri sözü tutmak için kapanmış olan beyzbol kulübünü tekrar kurmaya karar verirler.

 Hani bazı animeler vardır ya, sahip oldukları ana temaya karşı hiçbir ilgisi olmayan kişileri bile kendisine bağlamayı başarır. Mesela Chihayafuru buna güzel bir örnektir, ya da beyzboldan örnek vermemiz gerekirse One Outs da öyle. Ancak, Tamayomi o animelerden birisi olamayacakmış gibi duruyor. Karakterleri oldukça sıradan ve herhangi bir lise animesinde bulabileceğiniz tipten kişiler. Senaryosu, ilk dört bölüm itibari ile, okul kulübü temalı bir anime için aşırı klişe ve devamında da türdaşı olan animelerden farklı bir şey yapacakmış gibi de durmuyor. Bir de üstüne görsel kalitesi on yıl öncesinden kalma gibi durunca da sonuç olarak Tamayomi, bu sezonun en az göze çarpan isimlerinden birisi olarak kalıyor.

 Tamayomi, beyzbolu çok seven kişilere bile tavsiye etmeyeceğim bir anime.

İzleme Linki

Gal to Kyouryuu

Image

Stüdyolar: Kamikaze Douga, Space Neko Company

Türler: Hayattan Kesitler, Komedi, Seinen

Kaynak: Manga

Özet: Kaede bir gün uyandığında, geçen gece sarhoş şaşkınlığı ile beraber evine konuk olarak bir dinozoru aldığını fark eder. Başta şaşırsa da Kaede, kendisini akışa bırakır ve bu durumu kabullenmeye karar verir. Şimdi tarih öncesi oda arkadaşıyla yemek yerken, televizyon seyrederken ve alışveriş yaparken günlük hayatına devam etmektedir. İkili birlikte, bu yeni hayatlarının tadını çıkarmaya odaklanır.

 Gal to Kyouryuu'nun bölümleri üç parçadan oluşuyor: Bir, normal bildiğimiz anime kısımları; iki, stop motion tekniği ile çekilmiş kısımlar; ve üç, canlı çekim (live action) kısımları. Stop motion kısımlarını direkt geçeceğim, çünkü o kısımlar bana küçüklüğümde izlediğim stop motion çizgi filmleri hatırlatıyor ve o çizgi filmlerden nefret ederdim. Anime kısımları ise gayet tatlı ve sakin kısımlar, bu şov sadece anime kısımlarından oluşsaydı ve bölümler sekiz dakika civarı olsaydı olabilirmiş. Özel bir yanları yok ama izlemesi keyifli hikayelerden oluşuyorlar. Gal to Kyouryuu'yu ilginç yapan kısım ise canlı çekim kısımları. Bu kısımlar, ilk bölüm haricinde, gerçekten ilginç kısımlar. Özellikle ikinci ve dördüncü bölümdeki canlı çekim kısımları baya tuhaftı. On iki dakika boyunca tatlış tatlış dinozorlu bir anime izledikten sonra o tarz canlı çekim kısımlarını izlemek bana başka hiçbir animede tatmadığım bir deneyim sundu (animede kanlı canlı bir şekilde Aoi Shota var, daha ne olsun).

 Gal to Kyouryuu kesinlikle ahım şahım bir şov değil, hatta anime ve stop motion kısımları ortalama. Ancak, ben bu şovu tüm anime izleyicilerine tavsiye ediyorum; çünkü, canlı çekim kısımları sayesinde başka hiçbir şovda bulamayacağınız tarzda tuhaf bir deneyim sunuyor. Şu ilk dört bölümü izleyin, kim bilir belki çok hoşunuza gider.

İzleme Linki

Image

(Dördüncü bölümdeki absürt kısımlardan bir sahne)

Bu İçeriğe Tepki Ver (en fazla 3 tepki)

Yorumlar

https://www.animeler.net/assets/images/user-avatar-s.jpg

0 comment

Write the first comment for this!

Disqus Yorumları