İlk Bakış: 2021 Sonbahar Sezonu
2021 Sonbahar Sezonunda yayına başlamış animelerin ilk bölümlerine kısa bir bakış.

86 Part 2

86 Part 2

Stüdyo: A-1 Pictures

Türler: Aksiyon, Bilim Kurgu, Dram, Mecha

Kaynak: Hafif Roman

 86 kaldığı yerden devam ediyor ve bir bölümdeki kötü görsel kalite dışında teknik kalite olarak her şey aynı. Animasyonlar güzel, yönetmenlik hala daha muhteşem (yalnız cidden, 86 bu yönetmenin ilk işi ve ben şimdiden gelecekteki işleri için heyecanlanmaya başladım, umarım A-1 bu herifin potansiyelini harcamaz), müzikler hoş, vesaire. Zaten bu yeni bir sezon değil aynı prodüksiyonun devamı olduğu için sıra dışı bir şey yaşanmadığı sürece teknik kalitenin hemen hemen aynı kalması normal olanı, bu yüzden de o sularda kayda değer bir şey yok. Hikaye olarak ise yeni bir ülkenin işin içine girmesi ve başka ülkelerinin isimlerinin geçmesi ve yeni karakterlerin eklenmesi dışında pek bir şey olmadı (en azından ilk dört bölümde olmadı, ben bu kısmı yazarken daha beşinci bölüm çıkmamıştı). Gerçi böyle söyleyince de bunlar küçük ögeler gibi algılanabilir ama değil. Bize verilen yeni ögeler, kurulan dünyanın genişletilmesi ve ileride yaşanacak olaylar adına altyapının hazırlanması için çok önemli. Ancak, bunların çoğu spoiler içerdiği için konuşmak istediğim şeylerden maalesef burada bahsedemiyorum. "Sezon daha yeni başladı, ne spoilerı?" diyecek olanlar çıkacaktır, onlar için şunu söyleyeyim; 86 Part 2 yeni bir sezon değil, zaten başlamış olan bir sezonun ikinci yarısı, split courun ikinci parçası. Split cour nedir bilmeyenler için özet geçmek gerekirse; cour dediğimiz şey animelerin bölüm sayısını belirlemek için kullandığımız bir kelime. Tek cour 10-14 bölümü temsil ederken çift cour ise 20-28 bölümü temsil ediyor ve bu şekilde üç cour dört cour diye devam ediyor. Split cour ise genelde çift cour serilerde kullanılıyor ve prodüksiyon aşamasının rahatlatılması adına iki courun arasına 3 aylık bir ara ekleniyor (verilen ara bazı ekstrem durumlarda daha da uzun olabiliyor). Bu split cour muhabbeti covid sağ olsun çok moda oldu ve birçok kişinin kafasının "Nasıl daha ilk sezon yayınlanmadan ikinci sezon duyuruldu?" tarzında karışmasına neden oldu ama olay basit, bunlar aynı sezonun ikiye bölünmüş hali. Burada sanki 86'dan daha çok split cour muhabbetinden bahsetmişim gibi oldu ama anime ile alakalı konuşacak pek bir şey olmadığı için böyle bir bilgilendirme eklemek istedim.

Blue Period

Blue Period

Stüdyo: Seven Arcs

Türler: Dram, Yaşamdan Kesitler

Kaynak: Manga

 Spor veya sanat ile desteklenen kişisel gelişim hikayelerine bayılan birisiyim ve Blue Period da tam bu tanıma uyan bir anime. Hayattaki yerinin ne olduğunu bilmeyen ve amaçsızca yaşamını sürdüren ana karakterimiz bir gün bir sanat veya spor dalı ile karşılaşır ve bu dalın içine çekilerek yavaş yavaş kendisini keşfetmeye başlar; ya da zaten çoktan bu dalın içindedir ve yeni tanıştığı insanlar ile hayatının çehresi değişir vesaire. Bu tarz hikayeler iyi işlendiği sürece oldum olası favorilerimden olmuşlardır ve bu yüzden de Blue Period'dan beklentilerim yüksekti; çünkü, hayattaki tek amacı arkadaşlarıyla boş boş takılmak ve eve gidince de ders çalışmak olan Yaguchi isimli bir liselinin resim ile tanışması sayesinde hayatının değişmesini anlatıyordu. Ancak, ilk bölümlerden sonra tüm heyecanım ve beklentilerim yerle bir oldu. Stüdyonun Seven Arcs olacağı ilk duyurulduğundan beri görsel kalitenin yerlerde olacağı zaten aşikardı ama belki Kono Oto Tomare'de olduğu gibi bu kötü görsellik, iyi yönetmenlik ile gizlenebilir diye ummuştum; ancak o da olmadı. Vurucu olması gereken anların hiçbiri yeteri kadar vurucu değildi ve bu da umutlarımın hızlıca sönmesine neden oldu. Bölüm sayısı büyük ihtimalle 12 olacağından dolayı şu an yarısına geldiğimiz bu animenin ikinci yarıda da pek bir şey sunacağını ummuyorum. Sanırım Blue Period da "animesini izlemek ile vakit kaybetmeden direkt mangasını oku" denilen seriler kervanına katılacak.

Ousama Ranking

Ousama Ranking

Stüdyo: Wit Studio

Türler: Fantezi, Macera

Kaynak: Manga

 Wit Studio'nun yeni projesi Ousama Ranking, kimsenin adını sanını daha önce duymadığı aynı isimli mangadan uyarlanma bir anime. Hikayemiz, Bojji isimli sağır ve dilsiz bir prensin etrafında dönüyor. Bu prens bir gün ormanda gezerken Kage isimli bir gölge canavarı ile karşılaşıyor ve onun ile arkadaş oluyor. Bir yandan da sarayda kralın ömrünün sonlarına yaklaşması nedeniyle taht kavgaları yavaş yavaş ortaya çıkmaya başlıyor. İşte böyle bir ortamda başlıyor Ousama Ranking ve daha sadece üçüncü bölümde olmasına rağmen sunduğu dramatik öyküler ile birçok kişinin kalbini çelmiş durumda. Şahsen ben daha karakterlere bağlanamadan bu tarz dramatik hikayeler görmeyi seven birisi değilim. Çünkü, ağır dram ile başlayan seriler genelde bir yerden sonra düşmeye başlıyor ve ilk bölümlerde çıktığı çıtaya bir daha erişemiyor. Ousama Ranking, en sevdiğim tür kombinasyonlarından birisi olan fantezi-maceraya ve çok iyi animasyonlar ile sanat tasarımına sahip olsa da ben hızlıca gaza gelmemek için kendimi frenledim. İlk bölümlerde gördüklerimiz ilerleyen kısımlar için umut verici olsa da son senelerde fantezi-macera türünde hızlı başlayıp devamını getiremeyen şovlardan ağzım yandığı için (Örn: Fumetsu no Anata e) bu sefer biraz daha dikkatli yaklaşacağım. Umarım ben boşuna paranoya yapıyorumdur ve Ousama Ranking de Made in Abyss gibi daha önce hiç adı sanı duyulmamış bir mangadan uyarlanmış olmasına rağmen büyük başarılar elde eder.

Kimetsu no Yaiba: Mugen Ressha-hen (TV)

Kimetsu no Yaiba: Mugen Ressha-hen (TV)

Stüdyo: ufotable

Türler: Aksiyon, Doğaüstü, Dram, Fantezi, Macera 

Kaynak: Manga

 Kimetsu no Yaiba yaklaşık 2 senelik bir aranın ardından TV ekranlarına geri döndü ve bizi Mugen Ressa-hen filminin ekstra sahneler eklenmiş versiyonu ile karşıladı. Hatta ilk bölüm bu ekstra sahneleri bir adım ileriye taşıyıp tamamen anime orijinal ve oldukça da güzel bir hikaye ile bizleri buluşturdu. Bunun dışında ise konuşmaya değer bir şey yok. Filmin hemen hemen aynısı işte. "E, konuşacak bir şey yoksa o zaman neden bu animeyi yazıya ekledin?" diye soranlara da cevabım; eğer Kimetsu no Yaiba'yı es geçersem bazı kişilerin meşalelerle kapıma dayanacağını bildiğim için Mugen Ressa-hen'i kısa da olsa ekleyeyim dedim. Film ile alakalı görüşlerimi merak edenler varsa da onlara şöyle kısa bir cevap vereyim; film iyiydi, hoştu, güzeldi ama ufotable'ın geçtiğimiz sene izleyicilere sunduğu bir başka film olan Heaven's Feel 3'ten kısa bir süre sonra izlemek gibi bir hata yaptığım için film bendeki etkileyeciliğini büyük oranda kaybetti. Hikaye açısından sadece Rengoku ve Tanjiro üzerinden yapılan dramalar güzeldi ve filmdeki en büyük savaş sahnesi her ne kadar muhteşem olsa da Heaven's Feel 3'ün en büyük savaş sahnesinin yanına bile yaklaşamadığı ve aradan birkaç hafta geçmesine rağmen o 7 dakikalık savaş sahnesi hala daha en ince ayrıntısına kadar aklımda kaldığı için (bunda o sahneyi 9-10 kere izlemem de etkili oldu) Mugen Ressa-hen'in o epik dövüş sahnesi beni pek heyecanlandıramadı.

Komi-san wa, Comyushou desu.

Komi-san wa, Comyushou desu.

Stüdyo: OLM

Türler: Komedi, Romantizm, Yaşamdan Kesitler

Kaynak: Manga

 Konu mangadan animeye uyarlama yapmaya geldiğinde yıllardır insanların dilinden düşmeyen üç tane slice of life mangası var. Bunlar; çoğu hayranının animeye asla uyarlanamaz dediği Oyasumi Punpun, iyashikei fandomunda yüksek bir üne sahip olan Yokohama Kaidashi Kikou ve bu ikisinden biraz daha yeni olsa da çok yüksek bir popülariteye sahip olan Komi-san. Bu üçlüden daha önce YKK iki tane anime uyarlamasına kavuşmuştu ama bunların ikisi de tamamen manganın reklamını yapmayı amaçlayan 2 bölümlük OVAlardı o yüzden hayranları tatmin edemediler. Şimdi ise elimizde Komi-san'ın animesi var; şu ana kadar gördüğüm kadarıyla hayranları bu uyarlamadan gayet mutlu ve bu çok güzel bir durum. Peki nedir bu Komi-san? Efendim, Komi-san oldukça basit bir konuya sahip. Ana karakterlerimizden Komi-san okulun popüler kızı, Tadano ise sıradan bir genç. Tadano, Komi-san'ın insanlarla iletişim kurmakta zorlandığını ve bu yüzden de arkadaş edinmekte zorluk çektiğini fark ettikten sonra kızın 100 tane arkadaş edinmek gibi bir hayali olduğunu öğrenince ona bu hayaline ulaşmakta yardımcı olmaya karar veriyor ve ikilinin komedi ile dolu lise hayatı başlamış oluyor. Gördüğünüz üzere konu oldukça basit. "Konu bu kadar basitse bu seri nasıl bu kadar ünlü oldu?" diye sorarsanız da ona verebilecek bir cevabım yok. Mangayı ne okudum ne de neden bu kadar ünlü olduğunu araştıracak kadar da ilgilendim. Benim animede şu ana kadar gördüğüm şey gayet normal bir absürt komedi ve kendisini türdaşlarından ayırt eden herhangi bir hikaye unsuru yok. Ancak, bu işin sadece yazım kısmı. Teknik kısma geldiğimizde ise oralarda durumlar değişiyor. Çünkü, değerli OLM stüdyomuz kendilerini hiç geri tutmamış ve Komi-san'ı cilalayabildikleri kadar cilalamış. Animasyonlar ve ışıklandırmalar muazzam gözüküyor. Umarım manga hayranlarının övdüğü o eseri bu sezonda böyle harika bir görsel kalite ile deneyim edebiliriz. Şimdilik söyleyebileceğim tek şey; eğer absürt komediye sahip, görsel kalitenin güzel olduğu bir rom-com arıyorsanız Komi-san'a şans vermeniz yönünde. Ancak, başkalarının gazına gelip büyük beklentiler ile girmeyin. Komi-san'ın animesi ilk bölümlerinde o yüksek beklentileri karşılayacak herhangi bir şey sunmadı.

takt op.Destiny

takt op.Destiny

Stüdyo: Madhouse, MAPPA

Türler: Aksiyon, Fantezi, Müzik

Kaynak: Orijinal

 Bir multimedya projesi olan takt op. Destiny'nin animesine hoş geldiniz. Bu animenin ilk dört bölümünde harika görsel kalite dışında hiçbir şey yok. Hatta o kadar ki bu anime ikinci bir Listeners vakası olma yolunda hızla ilerliyor. Tamam, son cümle biraz ağır oldu ama dünyayı canavarların işgal etmesi ve bu canavarları müziğin işin içine girdiği bir şekilde alt etmek filan denilince ve stüdyolardan birisi de MAPPA olunca ben bu animenin Listeners'ın iyi versiyonu olacağını düşünmüştüm. Her ne kadar görsel kalite açısından bu beklentim şu ana kadar karşılanmış olsa da, yazım kalitesi açısından hayal kırıklığına uğradım. İlk iki bölümde pek kötü bir şey yoktu ama özellikle üç ve dördüncü bölüm bana çok büyük oranda "amaaaaan, bu anime zaten oyun ve albüm gibi yapacağımız diğer projelerin reklamı olacak , salla gitsin" şeklinde yazılmış gibi hissettirdi. Özellikle de üçüncü bölümde Lenny karakterinin dönen olayları aşağı yukarı açıkladığı sahnedeki diyaloglar, üzerine hiç düşünülmeden yazılmış gibi hissettiriyordu. Bunun yanı sıra ana üçlüden sadece Anna'nın düzgün bir karakter olması ve diğer ikilinin aşırı klişe tiplemelere sahip olduğu gerçeği de eklenince ortaya koca bir mutsuzluk yumağı çıktı. Animenin şu anki gidişatı da bana bu yumağın hiç ara vermeden büyümeye devam edeceğini düşündürüyor. Umarım ben tahminlerimde haksız çıkarım da takt op. Destiny ilerleyen bölümlerinde toparlar ve final yaptığında güzel hatırladığımız bir anime olur.

Tsuki to Laika to Nosferatu

Tsuki to Laika to Nosferatu

Stüdyo: Arvo Animation

Türler: Bilim Kurgu, Doğaüstü, Dram, Romantizm

Kaynak: Hafif Roman

 Soğuk Savaş döneminde geçen, astronotluk konulu bir anime ve uzaya gönderilecek kişi de bir vampir. Ayrıca bu vampir ile sorumluluğunun verildiği asker arasında romantik bir ilişkinin doğacağı kesin gibi. Tsuki to Laika to Nosferatu daha konusuyla beni cezbeden animelerden birisi. Animelerde çok az işlenen bir dönemi ele aldığı yetmiyormuş gibi hem de yine çok az el alınan astronotluğu da barındırıyor, ayrıca bunu oldukça hoş bir görsellik ile sunuyor. Bir de bütün bunlar yetmezmiş gibi benim çok sevdiğim bir klişe olan bir insan ile fantastik bir ırkın mensubu arasındaki aşkı da beraberinde getiriyor. Her ne kadar konsepti aşırı beğensem de hem ilk bölümlerde yaşananlar hem de animenin tek cour olması bir araya eklenince hikayeye dair pek bir beklentim oluşmadı. Büyük ihtimalle yayınlanması bittikten 3-4 hafta sonra çoğu kişinin unutacağı bir anime olacak Tsuki to Laika to Nosferatu. Ancak, eğer başta saydığım hikaye ögelerini beğendiyseniz kesinlikle göz atmaya değer bir yanı da bulunmakta.

Sekai Saikou no Ansatsusha, Isekai Kizoku ni Tensei suru

Sekai Saikou no Ansatsusha, Isekai Kizoku ni Tensei suru

Stüdyo: SILVER LINK., Studio Palette

Türler: Aksiyon, Dram, Fantezi, Gizem, Macera, Romantizm

Kaynak: Hafif Roman

 Bir önceki ilk bakış yazısında da bahsettiğim üzere SILVER LINK. değişik konulu isekaileri uyarlamayı kafayı koymuş ve bu seferki menüde de yaşlı bir suikastçı bir tanrıça tarafından kahramanı öldürmesi için tutuluyor ve olaylar gelişiyor. Benim ilk dört bölümde yaşadıklarım ise şöyle gelişti:

İlk Bölüm: Animasyonlar kötü ve ilginç bir sanat tarzı yok ama en azından konsept ilginç.

İkinci ve Üçüncü Bölüm: Hoş bölümler. Eğer böyle giderse 2020 ve 2021'de çıkmış diğer SILVER LINK. isekaileri gibi izlemesi güzel bir anime olabilir.

Dördüncü Bölüm: Neden yüzümüze kocaman göğüsler sokmak zorundasınız?

 Kısaca ilk üç bölüm güzel olsa da dördüncü bölümde tüm gazım söndü ve gelecek bölümler için endişelenmeye başladım. Konsept güzel ama işin içine çok fazla kötü klişe eklenirse bu işin sonu pek de güzel bitmez. Isekai seviyorsanız ve klişeleri dert etmiyorsanız yine bakabilirsiniz ama ben şu anlık ilerleyen bölümlerin önümüze daha değişik şeyler koymasını umut ederek beşinci bölümü bekliyor ve köşeme çekiliyorum.

Sakugan

Sakugan

Stüdyo: Satelight

Türler: Bilim Kurgu, Macera, Mecha

Kaynak: Roman

 Yer altında yaşayan insanlar var, bu insanlara canavarlar saldırıyor ve insanlar da kendilerini mechalar ile korumaya çalışıyor. Bir yandan da bir kız çocuğu yaşadığı yerden çıkmak ve kimsenin daha önce gitmediği bir yere gitmek istiyor. Bu konu bir yerlerden tanıdık geldi mi? Sanki birisi Made in Abyss ile Tengen Toppa Gurren Lagan'ı şöyle bir çarpıştıralım bakalım ne olacak demiş gibi duruyor. Bir de buna oldukça klişe, birbirleriyle sürekli kavga eden bir baba-kız ikilisini ana karakterler olarak koymuşlar. Kısaca Sakugan'da orijinallikten gram eser yok. Peki bu kötü bir şey mi? Duruma göre değişir. Şahsen ben eğer sunum ve işleniş iyiyse orijinalliği umursamayan birisiyim. Ancak, eğer işlenişin ve sunumun hiçbir olayı yoksa o zaman da hikayenin klişe olmasını çok eleştiririm. Sakugan ise şu anlık o sert dille eleştirdiğim animelerden birisi olacakmış gibi duruyor. Çünkü, ne işlenişte ne de sunumda, hatta ne görsellikte ve ne de seste hiçbir olay yok. Hepsi çok düz ve sıradan. Anime çift cour olacak olsa ikinci yarıda belki değişik bir şeyler ile karşımıza gelirler diyebilirdim ama bu şov toplam 12 bölüm sürecek ve geri kalan 8 bölümün şu anki sıradan gidişatı değiştireceğini hiç düşünmüyorum.

Saihate no Paladin

Saihate no Paladin

Stüdyo: Children's Playground Entertainment

Türler: Aksiyon, Fantezi, Gizem, Macera, Psikolojik

Kaynak: Hafif Roman

 Isekai gibi olmayan ama isekai olan, aslında isekai olmasa da isekai sosu yedirilen animemiz Saihate no Paladin'e hoş geldiniz. Hikayemiz fantastik bir dünyada yeniden doğmuş ama eski hayatından hiçbir anıya sahip olmayan William isimli bir karakteri konu oluyor. İlk bölümlerde bu karakterin bebekliğinden yetişkinliğe olan büyüme macerasını izliyoruz. Bu süreçte de onu yetiştiren kişiler; iskelet bir savaşçı olan Blood, mumya bir rahibe olan Mary ve hayalet bir büyücü olan Augustus. Şu ana kadar hikayemiz güzel ilerlese de daha dış dünyaya adımımızı pek atamadık ve çoğunlukla William'ın gelişimini izledik. Bu her ne kadar çok iyi bir anlatım tarzı olsa da ilk bakış yazılarını zorlu bir hale getiriyor. Çünkü, ilerleyen bölümlerde ne ile karşılaşacağımız hakkında en ufak bir fikrim yok. Ben bu yazıyı yazdığım sırada sadece üç bölüm yayınlanmıştı ve William'ın hikayesinin ne yöne gideceği konusunda ufak tahminler dışında hiçbir fikrim yok. Bu karakter şeytan lordlarını avlayan bir kahramana da dönüşebilir, ülke ülke gezip insanlara yardım eden bir gezgine de. Ancak, ne olursa olsun şunu hissettim, bu macera güzel bir macera olacak. İlk üç bölümdeki diyaloglar, hikaye yazımı ve karakterler bana bu hissiğyatı vermeyi başardı. Bir de görsel kalite de güzel olunca (en azından ortalama isekai görselliğinin üstünde) Saihate no Paladin, gözümü üzerinden ayırmayacağım bir esere dönüştü. Eğer fantezi-macera türünde bir anime arıyorsanız Saihate no Paladin'e kesinlikle bir göz atmalısınız.

Platinum End

Platinum End

Stüdyo: Signal.MD

Türler: Doğaüstü, Dram, Gizem, Psikolojik, Romantizm

Kaynak: Manga

 Death Note'un yaratıcılarından gelen Mirai Nikki 2.0 Platinum End, her ne kadar ana karakterin aptalın teki olması, berbat klişeler içermesi, saçma sapan tesadüfler ile senaryonun ilerletilmesi gibi olaylar yüzünden rezalet başlasa da yazarımız bir hikayenin ana şeması nasıl olur bildiği için bölümler su gibi akıp geçiyor ve bence bu oldukça önemli bir detay. Çünkü, senaryo kalitesi ne kadar kötü olursa olsun eğer su gibi akıp gidiyorsa o hikaye en azından katlanılabilir bir hikayedir ve izlerken saç baş yoldurtmaz. Platinum End'de de ana karakterin tam bir davar gibi davrandığı kısımlar haricinde bu var, anime akıyor. Bu şov büyük ihtimalle hiçbir ilginç karakter yazımı veya olay örgüsü sunmayacak ama en azından her hafta 20 dakikamı hiç düşünmeden harcayabileceğim bir anime olacak. Konuyu özetlemeye gelirsek ise. Tanrı, görevini bırakmaya karar veriyor ve 13 tane melek çağırıp birer tane tanrı adayı bulmalarını söylüyor. Bu tanrı adayları da hayattan bezmiş, intiharın eşiğinde ya da dünyanın şu anki durumunu beğenmeyen mutsuz kişiler olmalı. Böylece daha küçükken ailesi ölen ve lise çağına kadar da yaşadığı halasının evinde kötü muamele gören Mirai de bir melek tarafından seçiliyor ve tam intihar edecekken onun tarafından kurtarılıyor. Ardından başka tanrı adayları da yavaş yavaş ortaya çıkıyor filan derken bildiğiniz klasik battle royale şeyleri işte. Eğer hiçbir beklentiniz olmadan izleyebileceğiniz su gibi akıp giden bir battle royale arıyorsanız abanın Platinum End'e.

Taishou Otome Otogibanashi

Taishou Otome Otogibanashi

Stüdyo: SynergySP

Türler: Dram, Komedi, Romantizm, Yaşamdan Kesitler

Kaynak: Manga

 Rehabilitasyon temalı hikayeleri oldum olası sevmişimdir. Taishou Otome Otogibanashi de yaşamdan umudunu kesmiş Taişo döneminde (1912-1926) hayatını sürdüren 17 yaşındaki bir gencin ailesinin ayarladığı evlilik ile tanıştığı müstakbel eşi ile tanışmasını konu alan bir rehabilitasyon hikayesini önüme koyunca mutluluktan dört köşe olmuştum. Ancak, bu mutluluğum ilk bölümü izler izlemez sona erdi. Çünkü, TOO çok büyük bir hata ile başladı ve bunu da hız kesmeksizin devam ettiriyor: Direkt dramdan girmek. Rehabilitasyon hikayelerinde karakterlerin geçmiş hikayeleri her ne kadar karanlık ve dramatik olabilse de bunun üstünden bu kadar çabuk bir drama döndürmek bence çok yanlış. Ben daha karakterleri tanımamışım, hatta karakterler bile daha tam birbirlerini tanımamış, nedir bu acele? Bırakın da önce bir karakterlerimizi yavaş yavaş tanıyalım, bu sırada iki karakterimizin birbirlerini tanımasını ve yakınlaşmalarını izleyelim. İlk yarıda bunu yaptıktan sonra da ikinci yarıda da dayayın dramı ve ilk yarı sayesinde önemsediğimiz bu karakterlerle beraber göz yaşı dökelim. Ben daha bu karakterle herhangi bir bağ oluşturamamışım, üstüne sunumda da bir numara yok, neden onun için üzüleyim ki? Bir de tüm bunlar yetmezmiş gibi üçüncü bölümde sırf insanlar nefret etsin diye yazılmış bir karakter eklenince de ne minnoşluk kaldı ne de sakinlik. İlerleyen bölümlerden de bir umudum yok. Bu tarz şeyleri normalde kolay kolay söylemem ve zaten söylemeyi de pek sevmem ama bu şova biraz fazla ayar oldum, o yüzden kendimi tutmayacağım. Bunu izleyeceğinize Tonikaku Kawaii izleyin daha iyi.

Mieruko-chan

Mieruko-chan

Stüdyo: Passione

Türler: Doğaüstü, Komedi, Korku, Yaşamdan Kesitler

Kaynak: Manga

 Konu korku ve komediyi sentezlemek olduğunda dengeyi tutturmak çok zor oluyor. Eğer dikkat edilmezse korku ve komedi arasındaki ince çizgi kaybolduğu anda korkunç olması gereken anlar bile seyirciye komik geliyor ve bunun dengesini tutturmak gerçekten zor. Mieruko-chan ise daha ilk bölümden bu dengeyi kaybetmiş bir şov. Animemiz Miko ismindeki liseli bir kızı konu alıyor. Bu kız ölü insanları görebiliyor ve başına bir şey gelmemesi için de onlar ile karşılaştığında görmüyormuş taklidi yapmaya çalışıyor. İşte şovun tamamı bundan ibaret. Animenin komik anları güzel olsa da korkunç olmaya çalıştığı kısımlar ya korkunç değil ya da komik. Eğer en başından beri korkunç olmak gibi bir amaç ile yola çıkmak yerine korku eserlerinin parodisi olarak yola çıksa belki daha iyi işler başarabilirdi ama ilk bölümlerde gördüklerim bana hiç umut vermiyor. Eğer korku animesi izlemek istiyorsanız Mieruko-chan'dan uzak durun, istediğiniz korku başka bir şovda. Ancak, eğer korku ögeleri içeren bir komedi arıyorsanız bir göz atmanızda hiçbir sorun yok. Belki de bu sezon kahkahalar atarak güleceğiniz anime budur.

Puraore!: PRIDE OF ORANGE

Puraore!: PRIDE OF ORANGE

Stüdyo: C2C

Türler: Müzik, Spor, Yaşamdan Kesitler

Kaynak: Orijinal

 Buz hokeyini sever misiniz? Ben bayılırım da. Küçüklüğümde çakma NES'imdeki oyunlar arasında en sevdiklerimden birisi 1988 yılında çıkmış olan "Ice Hockey" isimli oyundu. Bu oyunu gerek arkadaşlarımla gerek kendi başıma resmen kusana kadar oynadım. Ardından çakma NES mefta oldu, eve bilgisayar geldi, o bilgisayara abimin daha çok ilgilendiği futbol oyunları yüklendi derken buz hokeyi uzunca bir süre aklımdan çıktı. Geçtiğimiz yıllarda ise oynayacak çerezlik oyun bulamazken aklıma buz hokeyi geldi ve EA'in yıllar önce bilgisayara çıkardığı NHL oyunlarını oynamaya başladım filan derken kendimi birden bire buz hokeyi maçlarındaki kavgaları izlerken buldum. İşte bu animeden beklediğim şey tam olarak bu. Olacağını pek sanmıyorum ama eğer "sevimli kızlar bilmem ne yapıyor"un buz hokeyi bölümünde kızlar sahanın ortasında birbirlerine yumruk yumruğa girerse hiç düşünmeden en yüksek puanı basarım bu animeye. Pride of Orange'dan tek beklentim bu. Animenin konusuna gelecek olursak ise... Hiçbir fikrim yok. Az önce de dediğim gibi bu animeyi izlememdeki tek sebep sahada kavga etmelerini görebilmek. İlk bölümlerde ise kavga olmamanın yanı sıra hikaye de oldukça sıkıcıydı ve ben de bu animenin varlığını geçtiğimiz günlerde keşfettiğimden dolayı gecenin bir yarısı üç bölümü art arda izlemeye çalıştım. Sonuç olarak ise anime çok sıkıcı olduğu için bu izleme seansının büyük kısmında uyuklar haldeydim. Eğer ilerleyen bölümlerde sahada bir kavga olursa başka bir yazıda daha bahsini geçiririm Pride of Orange'ın.

Shin no Nakama ja Nai to Yuusha no Party wo Oidasareta node, Henkyou de Slow Life suru Koto ni Shimashita

Shin no Nakama ja Nai to Yuusha no Party wo Oidasareta node, Henkyou de Slow Life suru Koto ni Shimashita

Stüdyo: WolfsBane, Studio Flad

Türler: Aksiyon, Fantezi, Macera, Romantizm, Yaşamdan Kesitler

Kaynak: Hafif Roman

 Şimdi konu şöyle. Bir tane kahramanımız var, kötü lordu yenmeye çalışıyor. Bu kahramanın partisi var, partisinde tavukları var... Partisinde yetenekli yoldaşları var, yoldaşlarından birisi de kardeşi. Bir gün yoldaşlarından birisi kahramanın kardeşine diyor ki sen artık bizimle dolaşma, yarardan çok zararsın. Bu kardeş de diyor ki "peki" sonra da gidip küçük bir kasabada ilaç dükkanı açmaya ve sakin bir hayat yaşamaya karar veriyor. Konuyu çok kötü özetlediğimin farkındayım, çünkü bu ana karakter anca bunu hak ediyor. O kahraman senin kardeşin, aşağılık kompleksin olsa da insan kardeşini yalnız bırakır mı? Gruba fayda sağlayamayacak olsan bile en azından kardeşine moral desteği olursun. Sen hiçbir şey demeden çekip gittikten sonra kardeşin üzülmeyecek mi sanıyorsun? Oh ne güzel, kardeşim ölümcül bir yolculuğa çıkarken ben gidip kasabada keyif süreyim, sonra bir de mağdur ayaklarını yatayım. Yürü, git. Senin yaptıkların tek kelime ile zırvalık. Zaten görsel kalite de öyle bir durumdaki son zamanlarda sezonluk animeleri takip eden birisine 30 saniyelik bir kesit göstersem bunu kıytırık, sırf para farmlama amacı ile yapılmış bir isekai animesi sanar. Bu sene şu ana kadar güzel geçmesine rağmen kötü animeler de yok değildi ama hiçbiri beni Shin no Nakama kadar sinir etmedi. Biraz ağır girdim farkındayım ama dediğim gibi, bu ana karakter bunu hak ediyor.

Bu İçeriğe Tepki Ver (en fazla 3 tepki)

Yorumlar

https://www.animeler.net/assets/images/user-avatar-s.jpg

0 comment

Write the first comment for this!

Disqus Yorumları